Elif Şafak’ın Siyah Süt ve Aşk’ından sonra okuduğum üçüncü kitabı.
Kitabın ortalarına geldiğimde beynimi saran tek düşünce “Bu kadın amma
da karakter israfı yapmış!” oldu. Bunca karakteri bir hikayede kullanmak, yılbaşı
sofrası kurmak gibi. O kadar çok çeşit ve o kadar fazla miktar olur ki, insan o
gece tıka basa kusana kadar yese de, yılbaşını izleyen bir hafta boyunca o
geceden arta kalanları yer.
Oysa bir başka yazar (“Ben” diyecektim, baktım çok iddialı oluyor,
vazgeçtim :P ) o karakterleri dörde beşe bölüp ayrı ayrı kitaplar yazabilirdi.