DEBBIE MACOMBER - KÜÇÜK MUCİZELER DÜKKANI


Eskiden olsa bir gecede bitirebileceğim bir kitaptı. Tabii ki biraz daha uzun sürdü. Malum anne ve iş kadını olmanın zamanı kısıtlayıcı olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Birbirinden farklı dertlerle boğuşan, birbirinden farklı dört kadının, bir tuhafiyecide buluşmasının öyküsü. Dükkanın sahibi olan Lydia Hoffman’ın kanserle mücadelesini ilk sayfalarda öğreniyoruz. Çok zengin Jacqueline Donovan, çocuk özlemiyle yanıp tutuşan Carol Girard ile kimsesiz ve yoksunluk içinde büyümüş Alix Townsend’in öyküleri anlatılıyor.

Her biri değişik amaçlar için Lydia’nın örgü kursuna yazılıyor. Bu onlar için bir nevi terapi oluyor. Aslında neden Eskişehir’de böyle bir kurs yok diye ben de içerliyorum. Haftada 2 saatlik bir kurs ne de güzel işimi görür.

Neyse,

İHSAN OKTAY ANAR - YEDİNCİ GÜN




İhsan Oktay Anar’ı Puslu Kıtalar Atlası’yla tanıdım. Kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum kitabı. Bir doğum günü hediyesi olarak kitaplığımda yer alan Yedinci Gün ise, “Beni bir daha oku!” diye bağırıyor şu anda. İşin kötüsü Bursa’dan sesini duyurmaya çalışması; zira kitabı anneme verdim bile.

İhsan Oktay’ın en iyi kitabı değil bu. İhsan Oktay’ı daha önce okumamış, okuyup da anlamamış olanların kitabı da değil. Belirtmekte fayda görüyorum; İhsan Oktay Anar'ın kötü kitabı yok. Diğer yazdığı kitaplara göre kötü olanı olabilir o kadar (:

CEMALETTİN N. TAŞÇI & YILMAZ BÜYÜKERŞEN : ZAMANI DURDURAN SAAT


Eskişehirli olmaktan gurur duymamı sağlayan adam; Yılmaz Büyükerşen. Cemalettin Taşçı ile bir söyleşi yapmış. Şimdi hayalimde canlandırmakta zorlandığım, Eskişehir’in eski halini de anlatmış.

Biyogrofileri her zaman çok sevmişimdir. Ortaokul zamanlarında okuduğum bir kitapta (Nazlı Eray olması büyük olasılık. Belki de Buket Uzuner?!) “Hayat Hırsızı” diye bir şey anlatılıyordu. Kadın bir gün evine geliyor akşam. Bir bakıyor bir adam, salonunda halıya oturmuş, kadının müzik koleksiyonunu inceliyor. Meğer adam evlere gizlice girip, o evde yaşayan insanları incelemeyi seviyormuş. Ne tür kitaplar okuyorlar, en çok hangi sanatçıyı seviyorlar, evin dekorasyonu nasıl, dağınıklar mı vb vb… Ne yalan söyleyeyim benim çok hoşuma gitmişti çünkü ben de perdesini açık gördüm mü kesinlikle evin içine bakarım :S

Lütfen beni yadırgamayın. “Başka hayatlar” çok ilgimi çekiyor. Onların beyni, ruhu değil ama evlerinin ruhu çok çekici geliyor bana. Görünen avizeden nasıl bir tarzı olduğunu çıkarmaya çalışırım, balkona astığı nevresim takımının desenleri bana onların zevkini yansıtır.  Amacım özel hayatlarına saygısızlık değil asla ama merak ediyorum işte. Hiç tanımadığım biri gelse, bana saatlerce yaşadığı evi anlatsa, gezdirse, kendinden bahsetse, zerre sıkılmam.