Ames Odası

Ames Odası; adını, mucidi Adelbert Ames, Jr.’dan almış, göz yanılması yaratmak için kullanılan, ve deyim yerindeyse deforme edilmiş bir odadır.

Uzman bir göz doktoru olan Ames’in,  Hermann Helmholtz’un yazılarından esinlendiği söyleniyor. 1934’te icat edilmiş ve sonraki yıllarda geliştirilmiştir.

Önden bakıldığında taban, tavan ve duvarlardan oluşan, sıradan kübik bir oda gibi inşa edilmiştir. Odanın bir arka duvarı, birbirine paralel iki yan duvarı vardır. Tüm duvarlar taban ve tavana diktir.

Darwin Ödülleri

Her yıl en garip, şaşırtıcı ve saf eylemlere imza atanlara verilen sıra dışı bir ödül. Charles Darwin’e gönderme yapılmasının nedeni konunun doğal seleksiyona dayanması. Ödül her yıl; gerçekleştirdikleri saf eylemler sonucunda hayatını kaybedenlere, ödülü verenlerin tanımıyla "gen havuzunu kendilerinden temizledikleri için" veriliyor. Yılda bir verilen ödül, http://www.darwinawards.com/‘da aday gösterilen kişiler arasında yapılan oylama ile belirleniyor.

Mırra

İlk kez Ankara’da annemle gittiğimiz bir kebapçıda rastlamıştım mırraya. Bize mırrayı ikram eden garsona fincanı geri verdim, bir daha doldurdu. Tam masaya koyacaktım “Amman ablacım bırakılmaz öyle” dedi. Meğer fincanı, mırrayı ikram edene geri vermek yerine masaya koyarsan bu hakaret sayılırmış ve eğer ikram eden bekarsa evlendirirmişsin, evliyse fincanı aldığınca altınla doldururmuşsun. Çok pis bi kısır döngüydü; masaya koyamıyordum, adama geri verdikçe, adam doldurup veriyordu. Artık nasıl acınası baktıysam, usulünü söyledi sağolasıca. Meğer fincanı parmaklarınla kapatıp geri verecekmişsin,bu daha fazla içmek istemediğin anlamına gelirmiş.

Pamuk Prenses

1970’te ilk Türk Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmi çekildi. Yapımcılığını Özdemir Birsel’in üstlendiği filmin senaryosunu Hamdi Değirmencioğlu uyarladı, Ertem Göreç ise yönetti. 1 saat 53 dakika süren filmin esas kızı tabii ki  Zeynep Değirmencioğlu idi. Esas oğlan ise Salih Güney’di. Kötü kraliçeyi Suna Selen oynamış. Masallardan alışkın olduğumuz yedi cücelerin isminde bir takım değiklikler var. Nasıl olduysa Meraklı, Aksırık olmuş (:

Mehmet Aşık, Harun Atalay, Tayar Yıldız, Ali Abbas Bayar, Aydın Babaoğlu, Nuri Turgut ve
“Alıcam fıstığı, binicem üstüne, vurucam kırbacı” repliğiyle tanıdığımız Sıtkı Sezgin.

2005 yapımı “Anlat İstanbul” adlı filmde, içinde Pamuk Prenses’in de olduğu beş farklı yönetmen tarafından çekilmiş, beş masaldan oluşan gerçek hikayeler anlatıldı (Hamiş: Seyretmeyen varsa mutlaka seyretsin).  Filmin ilk bölümü olan ve yönetmenliğini Kudret Sabancı’nın yaptığı Pamuk Prenses’te Azra Akın Pamuk Prenses olur. Yedi erkek kardeşi tarafından dışlanan 8. cüceyi ise Hilal Arslan canlandırdı.

Senaryosunu Barış Bayraktar ile Berk Temeller’in birlikte yazdığı, Barış Bayraktar’ın yönettiği ve aslında bir bitirme tezi olan “Pamuk Prenses 2” 2005’te çekildi. Kadrosu Akasya Asıltürkmen, Erkan Can, Serhat Özcan, Levent Tülek, Ozan Dağgez, Burak Gürpınar, Hakan Gerçek, Kerem Kıpçak ve Rahmi Kerim Özkan’dan oluşan filmin kısaca konusu şöyle;
Patronun,uyuşturucu nakliyatını yapan Şevket ve Selim yolda 4 kişi tarafından soyulurlar.Soygunu planlayan filmin tek kadın karakteri Füsun'dur.Ona Punk,Zehir ve Nuri eşlik etmiştir.Füsun ve 3 arkadaşı soygundan vurdukları uyuşturucunun bir kısmıyla alem yaparlar.Bu sırada soygunu öğrenen Serdar (patron),olayı çözüp, malları geri getirmesi için yakın adamı Selim'i görevlendirir.

Pamuk Prenses 2’nin en önemli özelliği korsana düşen ilk kısa film olması ve 2 milyon kişi tarafından internetten indirilmesi.


-- ZeyneP

Snow White

Snow White (Schneewittchen) bizim bildiğimiz adıyla, Pamuk Prenses’in en çok bilinen uyarlamasını Grimm Kardeşler derledi. Bu uyarlama bildiğimiz sihirli ayna ve 7 cüceler gibi öğeleri barındırıyordu. İlk kez 1912’de Broadway’de oynanan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oyununda isimlendirilen 7 cücelerin ismi 1937’deki aynı adlı Disney filminde değişti. Disney’in yaptığı filmdeki cücelerin isimleri Doc (Bilgin), Grumpy (Somurtkan), Happy (Neşeli), Sleepy (Uykucu), Bashful (Utangaç), Sneezy(Meraklı) ve Dopey (Keloğlan – Aslında Budala (: )

Unuttum :S

Telefonunun şarj makinesini evde unutmuştu ve şarjı bitmek üzereydi, eve gidince arayacaktı beni. Sinirlendim tabii! Bi insan nasıl bu kadar vurdumduymaz, şuursuz, unutkan vb olabilirdi?!

Dün akşam arabayı otoparka parkettim, çıkarken otopark sahibi Münir Abi’ye “İyi akşamlar” dedim, “Bu sefer bişey unutmadın di mi?” dedi. Şaşırdım tabii, niye öyle dedi ki iyiki bi defa arabanın anahtarını bırakmayı unutup yanımda götürdüm. Allah Allah ya!!!

Eve gidince düşündüm. Unuttuklarımı hatırladım:
-Cep telefonumu defalarca evde, bir kere de işyerinde unuttum.
-Ev anahtarımı onlarca kez arabada unuttum ve apartmanın kapısından geri döndüm.
-Birkaç defa cüzdanımı diğer çantada bıraktım(!)
-“Ararım akşama” dedim, unuttum.
-“Tamam şimdi e-posta atıyorum” dedim, unuttum.
-Annemin, babamın, sevgilimin telefon numaralarını unuttum.
-Her yerde karşıma çıkan posta kodumu hala hatırlayamıyor beynim, kodum mu oturtçam bi ara, hatırlatın.
-Elimde şıngırdayan şeyin, bozuk paralar olduğunu unutup, kapıyı onlarla açmaya çalıştığımda uzunca bir süre yerden bozuk para topladım, dalmışım.
-Gözümde gözlük olduğunu unutup yüzümü yıkadım.

Pokemon - II (Karakterler)

Ash Ketchum’un (Orjinal Japon serisinde Satoshi) en büyük hayali Ash'in en büyük bütün pokemonları yakalayarak gelmiş geçmiş en iyi pokemon eğiticisi olmaktır. 10 yaşına bastığı gün, pokemonlar hakkında tüm bilgiye sahip olan öğretmeni Prof. Oak’tan  Pokémonunu alacağı için çok heyecanlıdır. Ne yazıkki o sabah okula geç kalır. Tüm geleneksel başlangıç (Bulbasaur,Charmander,Squirtle) pokemonları alınmış yalnızca söz geçirilemeyen Pikachu kalmıştır. Bir türlü poketopuna girmeyen Pikachu tam bir baş belasıdır.

Gary (Orjinal Japon serisinde Shigeru), Profesör Oak’ın torunu ve Ash’in yaşam boyu düşmanı. Onu, Ash’in başarısızlığından daha fazla sevindirecek şey yok gibi. Garry ve Ash yolculukları sırasında birbirlerini sık sık gördüler ve her seferinde karşılıklı pokémon savaşına meydan okumalar yaşandı.

Misty(Orjinal Japon serisinde Kasumi) ile Ash, Ash’in Misti’nin bisikletini kırmasıyla tanışır ve yakın arkadaş olurlar. Misty, başının arkasındaki saç örgüsünün kendini nasıl gösterirse göstersin, kesilmesine izin vermiyor. Su pokémonları konusunda uzman ve gösterişli bir su pokémonu serisine sahip.

Brock (Orjinal Japon serisinde Takeshi ) Pewter City’nin pokémon salonunda yetenekli bir salon lideri. Pokémon konusundaki uzmanlık alanı ise kaya tipi pokémonlar. Birçok kaya tipi pokémona da sahip. Bir özelliği de, Resmi Pokémon Ligi’ne hazırlanan genç antrenörlere yardımcı olması. Ash’e bu konuda ve Garry’yi yenme konusunda tavsiyeler de veriyor.

Roket Takımı;  filmin kötü karakterleri Jessie, James ve bir pokemon olan Meowth’tan oluşur. Takım sürekli Pikachu’yu çalmaya çalışır. Ama her bölümün sonunda da pikachu’nun elektrik şokuna uğrayarak gökyüzüne doğru uçarlar.

-- ZeyneP

Pokemon - I

Satoshi Tajiri tarafından 1995’te video oyunu olarak tasarlanan Pokemon’u Nintendo 1996’da pazara sundu. Satoshi Tajiri’nin böcek koleksiyoncusu olması,1989’da Pokemon’un düşünce olarak ortaya çıkmasına öncü oldu. Japonca’da Poketto Monsutā (Cep Canavarı) kelimelerinin birleştirilmesiyle Pokemon adı ortaya çıktı. İlk oyunun adı, Pocket Monsters: Green olarak karar verildi ancak bir süre sonra bu kısaltılarak Pokémon Green adını aldı. Oyun başlarda tutmadı. Yalnızca Nintendo fanları tarafından satın alındı. Tajiri, B Planını devreye soktu; MEW. Oyunda henüz kimsenin ortaya çıkaramadığı bir Pokémon olan Mew'i ortaya çıkarmak için herkes oyunu kapışmaya başladı (Ancak, Mew oyuna sadece diğer bir GameBoy'dan Mewtwo'yla takas ederek gelmektedir.) Bu şekilde oyun o kadar çok tuttu ki; Final Fantasy’i (Sony PlayStation tarafından piyasaya sürülen rol yapma oyunu – role playing game) bile geçti.

Cosby Ailesi

Adı Cosby Ailesi idi. Malum türkçeye daha yerleşmemişti “Show” kelimesi ve asıl adı Cosby Show olan sit-com tarzı aile komedisinin adı bizde Cosby Ailesi olarak biliniyordu. Ama nedense ailenin hiçbir üyesinin adı Cosby değildi. Sonradan kendimce bir mantık oturtmuştum. Anne, babaya “Hakstıbıl” diyordu. Başlarda İngilizlerde (bütün yabancı diller ingilizce, bütün yabancı ülkeler İngiltere idi. Yok öyle Amerika falan aklımda) evlenenlere “Hakstıbıl” deniyor sanmıştım. Diğer İngiliz filmlerinde böyle bir şey olmadığını anlayınca başka bir çözüm buldum; adamın asıl adı Cosby idi ama evde kullandığı bir lakabı vardı. Zeynep-Zeynoş gibi.

Mimiklerimi çok kullanmamın nedeninin Bill Cosby olduğunu düşünüyorum şimdilerde. O yüzünü öyle değişik hallere sokardı ki çok gülerdim. Rudy ile ilgilenişi , ona bir çocuk değil de yetişkin biri gibi davranması çok hoşuma giderdi. Avukat olan bayan Hakstıbıl’ı Handan teyzeme benzetirdim. Esmer ve güzel (:

Her seferinde evdeki kişi sayısını bulmaya çalışırdım. Ama her odadan biri çıkardı ve bu zenciler birbirlerine çok benziyorlardı!!! Sonunda doktor Heathcliff (kısaca Cliff) Huxtable ve avukat Clair Huxtable çiftinin beş çocukları olduğunu çözdüm. Sırasıyla; Sondra (evliydi, başka bir evi vardı) , Denise (üniversiteye gidiyor ve evde yaşamıyordu), Theo, Vanessa ve Rudy.

Babanın pantolon askıları ve süveterleri çok değişikti. Gecenin sonunda, bütün karmaşa çözülüp, çocuklar odalarına gönderildikten sonra anne ve babanın zarifçe dans edişleri hiç gitmiyor gözümün önünden.

Merak ettim nerdeler şimdi diye “Cosby Ailesi” albümünde hepsi ve daha fazlası var! :D

-- ZeyneP

Yaşam Döngüsü - Body Worlds

Uzunca bir süredir "Yaşam döngüsü" ile ilgili şeyler duyuyordum. Gözleri pörtlemiş bir adam, mavi bir fon falan falan. Bayramdan önce İstanbul'a gidişimizde ne yapsak neler etsek derken bir kere daha rastladım pörtlek gözlü şeye. Biraz araştırayım bakayım neymiş derken http://www.bodyworlds-istanbul.com/ adresinden bu sergimsi şeye gidilmesi gerektiğini anladım. Size burda Plastinasyon nedir, Dr. Gunther von Hagens kimdir gibi soruların cevaplarını verecek değilim. Zaten onlar web sayfasında mevcut.

Tarihin En Yapış Yapış Felaketi

BÜYÜK BOSTON ŞEKER PEKMEZİ TRAJEDİSİ 
(Steve Silverman - Einstein'ın Buzdolabı)


Bu hikayeyi çok gençken dinlemiştim ama doğrusu kaynağını hatırlamıyorum. Hep uydurma olduğuna inandığım o hikayelerden biriydi. Yirmi yıldan uzun bir süre sonra yeniden karşıma çıkana dek.

Elbette (başlıktan da anlayabileceğiniz gibi) 15 Ocak 1919 tarihinde Boston, Massachusetts'in büyük kısmını kaplayan Büyük Şeker Pekmezi Seli'nden bahsediyorum.

Atatürk’ün Yabancı Bir Gazeteciye Cumhuriyetle İlgili Açıklaması

Üçüncü önemli olay da Mustafa Kemal Paşa’nın Wiener Neue Freie Presse muhabiri Lazar’a 22 Eylül 1923’de verdiği demeçtir. Bu demeç gerek ülkede ve gerekse dışarıda büyük yankılar uyandırmıştı. Mustafa Kemal Paşa bu beyanatında ilk defa “Cumhuriyet” kelimesini açıkça ortaya atmış bulunuyordu. O sırada Ankara’da bulunan İkdam Gazetesi muhabiri Mecdi Sayman da demecin doğruluğunu görüşme sırasında orada hazır bulunan Hamdullah Suphi Tanrıöver’e doğrulatmış, Tanrıöver’in haberin yayınlanmasında sakınca görmesine rağmen hemen gazetesine bildirmişti. Demecin bir özeti Türkçe ilk olarak İkdam gazetesinde yayınlanmıştı.Gazeteci Lazar’ın sorusuna Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyet’in ilanı ile ilgili cevabı çok kesindi.

— Yeni Türkiye Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun ilk maddelerini tekrar edeceğim.


“Hakimiyet bila-kayd’ü şart milletindir. İcra kudreti, teşriî salahiyeti milletin yegane hakiki mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir”. (Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yerine getirme gücü, kanunla görevlendirilmiş, milletin tek gerçek temsilcisi olan, mescliste ortaya çıkmış ve toplanmıştır)

Atatürk’ün Rauf Bey’e Devlet Reisliği Makamını Kuvvetlendireceğine Dair Verdiği Söz

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra Rauf Bey (Orbay), Vekiller Heyeti Reisliğinden çekilirken, Atatürk’ten, “Devlet Reisliği Makamını takviye ediniz”, diye rica etmişti.

Atatürk, Rauf Beye, “Dediğinizi yapacağıma kesinlikle emin olunuz,” cevabını vermiştir. Atatürk, Rauf Beyin ne demek istediğini pek güzel anladığını belirterek gerekli açıklamayı yapmaktadır.

“Rauf Bey, Devlet Reisliği makamı olarak hilafet makamını düşünüyor ve o makama kuvvet ve salahiyet teminini benden rica ediyordu... Rauf Beyin benim olumlu cevabımın manasını anlayıp anlamadığı şüphelidir. Sonradan, Cumhuriyetin ilanından sonra, kendisiyle Ankara’da gerçekleşen bir görüşmemizde, ne için yan çizdiğini, yapılmış olan şeyin Ankara’dan ayrılırken benden yapılmasını rica ettiği ve benim söz verdiğim meseleden başka bir şey olmadığını söylediğim zaman, “Ben”, demişti, “Devlet reisliği makamını takviye ediniz derken asla Cumhuriyet ilanını tasavvur ve kastetmemiştim”. Halbuki efendiler, benim verdiğim cevabın manası tamamen o idi. Esasında bence devlet başkanlığı ile TBMM makamını karışık bulundurmak, millî hükümetimizin esası, Cumhuriyet Hükümeti olduğu halde onu kesin olarak ifade ve ilan etmemek bir zaaf teşkil etmekte idi. İlk fırsatta resmen Cumhuriyet ilan etmek ve Devlet Reisliğini, Cumhurreisliği makamında temsil ederek kuvvetli bir durum meydana getirmek acil bir ihtiyaçtı. Rauf Beye bunu yapacağıma kesinlikle söz vermiştim. Eğer amacıma ulaşamamışsam edememiş ise, zannederim, noksan bende değildir...”.

Mustafa Kemal Paşa’nın Hazırladığı Anayasa Değişikliği

Lozan Barış Antlaşması’nın imzasından sonra Mustafa Kemal Paşa, Özel Kaleminde memur olan ve kişisel güvenini kazanmış bulunan Hasan Rıza Soyak’ı çağırarak birkaç küçük kağıt parçasını vermiş ve şöyle demiştir:“Bunları al, müsvedde halindedirler, beyaz edeceksin. Yazılar karışıktır, dikkat et, okuyamadığın veya anlayamadığın yer olursa bana sorarsın. Bunları şimdilik yalnız sen ve ben bileceğiz; amirlerine dahi bahsetmene lüzum yoktur”.
 
Hasan Rıza Soyak, Mustafa Kemal Paşanın kullandığı küçük bir not defterinden koparılmış ve onun el yazısı bulunan bu sayfaları okuyunca bunların 20 Ocak1921’de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun devlet şekline ait maddelerini değiştiren ve Türkiye Devletine, “Cumhuriyet” şeklini kazandıran taslak olduğunu görmüştür.

Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan metin aynen şöyledir;

“Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir”.

“Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur”.

“Meclis, hükümetin inkısam ettiği (bölümlere ayırdığı) idare şubelerini, icra vekilleri vasıtasıyla idare eder”.

“Türkiye Cumhurreisi, Umumî Heyet tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından  bir seçim devresi için seçilir. Reisin görevi yeni Cumhurreisinin seçimine kadar devam eder. Tekrar seçilmekmümkündür. Türkiye Cumhurreisi, devletin reisidir; bu sıfatla gerek gördükçe Büyük Millet Meclisi’ne ve Vekiller Heyetine başkanlık eder”.

“Başvekil, Cumhurreisi tarafından ve meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer vekiller, Başvekil tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra heyeti umumiyesi, Cumhurreisi tarafından Meclis’in onayına sunulur. Meclis toplantı halinde değilse, onay işi Meclis’in toplanmasına kadar ertelenir”.

Hasan Rıza Soyak, verilen metni yeni baştan düzenleyerek yazdırdıktan sonra, Mustafa Kemal Paşanın konu ile ilgili talimatını almıştır.

“Şimdi bunu al, Adliye Vekili Seyit beye götür, yarına kadar bunları okusunlar. Cumhuriyet ve halk hakimiyeti ifadeleri ile umumî hukuk kuralları bakımından araştırsınlar ve görüşlerini bildirsinler. Meselenin şimdilik üçümüzün arasında kalmasını arzu ettiğimi de Seyit Bey’e söylersin”.

Verilen emir yerine getirilmiş, Seyit Bey müsveddeleri okuduktan sonra, geri verirken görüşlerini, Hasan Rıza Soyak’a; pek mükemmel bulduğunu, esaslarda aynı fikirde olduğunu, düzeltme haddi olmamakla beraber, birkaç noktada Gazi’nin emirlerine uyarak, görüşlerini kaydettiğini, söylemiştir.

Falih Rıfkı Atay’ın Cumhuriyetin ilanı ile ilgili olarak Çankaya adlı eserinde, 11 Eylül 1923’de tuttuğu notlar konuya açıklık getirmesi bakımından dikkatimizi çekmektedir.

TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’nın odasında cereyan eden olaylar, Cumhuriyetin ilanından önce, Cumhuriyetin ilanı ile ilgili görüşmeleri dile getirmektedir. Konunun ele alınışına Parti Tüzüğünde yapılacak değişiklikler sebep olmuştur. “chose publique” kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Bizde manası ne olmalı?

“Gazi dedi ki”

— Cumhuriyet ne demektir? Büyük sözlüğe baktım,

Gazi’nin sözü hangi konu üstüne getirmek istediği belliydi. Anayasada hükümet şeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyleyen Sabri Bey:

—    Mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir, dedi.

Gazi:
— Ben projeyi (söz konusu parti tüzüğü projesi) gördüm. Çok eksik yerleri var. Bu hafta kendim uğraşacağım. Sonra bazı arkadaşlarla özel görüşmelerde bulunuruz ve partiye getiririz, dedi.

— Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız.

“Türkiye Cumhuriyet usulü ile idare olunan bir halk devletidir”.

Falih Rıfkı Atay, bu açıklamalardan sonra notlarında şu hususa yer vermektedir.

“Nihayet yakında Cumhuriyetin ilan olunacağını Mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından işitiyorduk. Haber ağızdan ağıza yayılarak, Mecliste herkes şüpheden kurtulacaktır”.

Falih Rıfkı Atay, bu açıklamaları yaparken asıl amacının da ne olduğunu şöyle ifade etmektedir:

“10 Eylül’den 29 Ekime kadar kırkdokuz gün var. Yukarıdaki notu buraya alışımın sebebi, Cumhuriyet meselesinin sonuna kadar bir sır olarak saklayıp, bir gece, top sesleri ile ansızın ortaya çıkmış olmadığını anlatmaktadır”.

Cumhuriyet'in İlanının Hazırlıkları

1 Nisan 1923’de seçimin yenilenmesine karar veren TBMM’si, Cumhuriyeti resmen ilan etmemesine rağmen görevini büyük bir sorumlulukla yapan tarihî meclis olmuştur.

Birinci Büyük Millet Meclisi seçimin yenilenmesine karar vererek dağıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa, yeni meclis toplanıncaya kadar yetiştirilmek üzere bir kısım uzman arkadaşlarını yeni bir Anayasa tasarısı hazırlamakla görevlendirmiş ve zaman zaman toplantılara başkanlık ederek bu yoldaki çalışmaları kendi düşünce ve direktifleri ile aydınlatmıştı. Özellikle konuşmalarında, millî hükümetin aslının Cumhuriyet olduğu halde onu kesin olarak ifade ve ilan etmemenin devlet idaresinde zaaf olduğunu, ilk fırsatta Cumhuriyeti ilan ederek bu zaafı ortadan kaldırmanın gereğini belirtmiştir.

İkinci Meclis 11 Ağustos 1923’de toplanmıştı. Cumhuriyetin ilanı bu meclis tarafından gerçekleştirilmekle beraber, Lozan Barış Antlaşmasının imzası ve TBMM’si tarafından onaylanması, Ankara’nın yeni kurulan Devletin İdare Merkezi olması gibi iki önemli kararın alınmasını da öncelikle gerekli kılıyordu.

Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923’de imzalanmış ve yeni Meclis Lozan Barış Antlaşması ile eklerini tasdik etmiştir. TBMM’si yeni bekleyişler içersindedir. Bu arada meydana eden birkaç olay, Cumhuriyetin ilanı hazırlıklarını belirtmesi bakımından önemlidir.

Petank - Petanque

Fransa kökenli bir oyun olan Petank'ın Fransa'da 700 bin civarında lisanslı oyuncusu vardır. Rekreasyon etkinliği olarak  yaygın biçimde oynanan bir spor olan Petank, Akdeniz Oyunları ve Dünya Spor Oyunları gibi önemli organizasyonlarda da yer almaktadır.
Uluslararası Federasyonu (FIPJP) 1958 yılında  kurulmuştur. 4m X 15 m boyutlarında kum, çakıl, toprak, çim türü zeminlerde, 70 - 78 mm çapında metal toplarla, tekler, çiftler veya üçler kategorilerinde oynanır. Ayrıca tanımlanmış zor hedeflerin vurulması suretiyle oynanan vurma oyunu (Altın Nokta) vardır. Dünyada çok yaygın bir sistem olan Petank oyunu, ülkemizde de hızla yaygınlaşmaktadır.

Dünya Miras Listesi – World Heritage List

Tüm dünya için önemli bir değer ve insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen doğal ve kültürel varlıkların listesidir.

UNESCO’nun 17 Ekim – 21 Kasım 1972 tarihleri arasında Paris’te toplanan 16. Genel Konferansında Dünya Miras Komitesi (World Heritage Centre) kurulmuş ve bu varlıkların seçilmesi, korunması vb. konularını içeren bir sözleşme hazırlanmıştır.
Dünya Miras Listesi Dünya Miras Komitesi tarafından oluşturulur ve listedeki varlıklar bulundukları ülkenin devleti tarafından korunacağı garanti edilir. Bu listede yer alabilmenin sürekli güncellenen koşulları vardır;
  • Yaratıcı insan dehasının ürünü olması
  • Belli bir zaman diliminde veya kültürel mekanda, mimarinin veya teknolojinin, anıtsal sanatların gelişiminde, şehirlerin planlanmasında veya peyzajların yaratılmasında, insani değerler arasındaki önemli etkileşimi göstermesi
  • Kültürel bir gelenek veya yaşayan ya da kayıp bir uygarlığın tek veya en azından istisnai tanıklığını yapması
  • İnsanlık tarihinin bir veya birden fazla anlamlı dönemini temsil eden yapı tipinin ya da mimari veya teknolojik veya peyzaj topluluğunun değerli bir örneğini sunması
  • Bir (veya birden fazla) kültürü temsil eden geleneksel insan yerleşimine veya toprağın kullanımına ilişkin önemli bir örnek sunması ve özellikle bu örneğin, geri dönüşü olmayan değişimlerin etkisiyle dayanıklılığını yitirmesi
  • İstisnai düzeyde evrensel bir anlam taşıyan olaylar veya yaşayan gelenekler, fikirler, inançlar veya sanatsal ve edebi eserlerle doğrudan veya maddeten bağlantılı olması

GREGORYEN TAKVİMİ

Bir yıl 365.2422 gün olduğu halde, Jülyen Takviminde bir yıl 365.25 gün olarak alındığından, Jülyen yılından 0.0078 gün daha kısa olduğundan ve 400 yılda 3 gün geri kaldığından dolayı mevsimler arasında meydana gelen uyumsuzluğu gidermek amacıyla M.S. 1582 yılında Papa 13. Gregoris, Jülyen Takvimi'nde reform yapılmasını emretti. Yapılan reform neticesinde alınan kararlar:

1 - M.S. 325 yılında toplanan İznik Konili'nde 1582 yılına kadar 1257 yıl içerisinde Jülyen Takvimi yaklaşık 10 gün geri kaldığından, 4 ekim gününü takip eden gün 5 ekim değil, 15 ekim olarak uygulanması. (Düşünsenize bugün 27 Ekim, yatıyoz kalkıyoz 6 Kasım'a uyanıyoz :D)

2 - Son iki rakamı "00" ile biten yıllardan 400'e tam olarak bölünebilen yılların (1600, 2000 gibi) artık yıl olarak, 1700, 1800 ve 1900 gibi son iki rakamı "00" ile biten ancak 400'e tam olarak bölünemeyen yılların da normal yıl olarak kabul edilmesi. Açıklama: Sonu "00" ile bitmeyen ve 4'e kalansız bölünebilen tüm yıllar artık yıldır. Sonu "00" ile biten yıllar (yani yüzüncü yıllar) ise ve eğer 400'e bölünebiliyorlarsa onlar da artık yıldır. Örneğin; 1700 - 1800 - 1900 yılları artık yıl değilken, 2000 yılı artık yıldır.

3 - Hz. İsa'nın doğum gününün tarih başlangıcı olarak alınması.

Gregoryen Takvimi'ne göre bir yılın ortalama süresi 365.2425 gündür. Bir dönencel yıl ise 365.2422 gündür. Aradaki 0.0003 gün 1582'den beri biriken hataların sonucu olarak 4317 yılda 1 gün fazla olacaktır.

Gregoryen takvimindeki; mart, mayıs ve ağustos ay adları Roma, şubat, nisan, haziran, temmuz ve eylül ay adları Süryani, ekim, kasım, aralık ve ocak ay adları ise Türkçe kökenlidir.



MİLADİ TAKVİM, KARIŞIK YIL VE YANLIŞ JÜLYEN YILLARI

Günümüzde uluslararası takvim olarak kullanılan Miladi Takvim'in aslı Roma Takvimi'ne dayanmaktadır. Bu takvim sistemi de günümüze gelinceye kadar iyileştirilerek birkaç dönemden geçmiştir.

Başlangıçta bir yılda; 4'ü 31 gün ve 6'sı da 30 gün olmak üzere 10 ay ve 304 günü olan bir takvim kullanılmaya başlanmıştır.

M.Ö. 7. yy'da Roma İmparatorluğu'nda Numa Pompilius zamanında ayın dünyanın etrafında dolanımını esas alan ve yeni ayın doğuşu ile beraber başlayan 12 aylık ve 354 günlük ay takvimine geçilmiştir. Bu takvim sistemi ile mevsimler arasındaki uyumsuzluğu gidermek için iki yılda bir 22 şubat ile 23 şubatın arasına, 22 (artık yıllarda 23) günlük mercedonius adıyla 13. yeni bir ay eklemişlerdir. Bir yıl ortalama 365, artık yıllarda ise 366 gün oluyordu. Mevsimler arasında uyum sağlamak için de 33 ve 34 günlük iki ay, kasım ve aralık aylarının arasına eklenmiştir. Daha önce şubatın 22sinden sonra eklenen 22 (23) günlük mercedonius ayıyla beraber bir yıl 455 (artık yıllarda 456) güne çıkarılmış, Bu nedenle M.Ö. 46 yılına "karışık yıl" denilmiştir. Bu karışık yıldan sonra ilk baharın başlangıcı 25 mart olarak tespit edildi ve yılın başlangıcı da 1 marttan 1 ocak gününe alınmıştır.

Roma Kralı Julius Sezar; İskenderiyeli astronom Sosigenes'in tavsiyelerine uyarak M.Ö.45 yılında; dünyanın güneş etrafında dolanımını esas alan 365.25 günlük takvim sistemini uygun görmüş ve 4'e bölünebilen artık yıllar 366, diğerleri ise 365 günden oluşan normal yıl, ocak ayı da yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Yıl 12 ay olacak, ay süreleri ocaktan başlayarak 31, 28 (29),31,30,31,30,31,31,30,31,30 ve 31 gün alınacaktır. Julius Sezar adına ithafen de "Jülyen Takvimi" denilmiştir.

Julius Sezar'ın öldürülmesinden sonra, takvimde yaptığı ıslahat sekteye uğramış, bu düzenlemeleri yapan Pontifeksler 4 yılda bir artık yıl yerine, 3 yılda bir artık yıl uygulamaya başlamışlardır. Böylelikle 36 yılda 9 yerine 12 artık yıl eklenmiş oluyordu. M.Ö. 8. yılda Augustus bu kaymayı düzeltmek için 12 yıl süreyle artık yılın uygulamasını durdurmuş, M.S. 5. yıldan itibaren Jülyen Takvim Reformu düzenli olarak uygulamaya konulmuştur. Bu tarihten önceki 50 yıla da "yanlış Jülyen yılları" denilmiştir.