PAUL AUSTER - YANILSAMALAR KİTABI

Kitabın Künyesi:
Orijinal Adı: The Book of Illusions
Yazarı: Paul Auster
Çeviren: İlknur Özdemir
Yayınevi: Can Yayınları
ISBN: 975-07-0209-3





Ben ilk ve son edebi aşkımı anlatmamışım hiç. Kıskançlığımdan mı ne kendime saklamışım adamı. Bak yaa :P
Adam dediğim Paul. Paul'um Auster'ım. Hastasıyım tee 2003'den beri...
O günü dün gibi hatırlıyorum. Ankara'nın soğuğunda bir akşam dolanıyorum Kızılay'da. Korsan kitaplar tezgah tezgah her yerdeler. Metronun Yüksel çıkışının tam orda bir tezgah var. Aklımda bir kaç kitap var almak istediğim. Önce onları alıyorum, sonra da bir iki günde biteceklerinden yedekte bulunsun diye elim "Yanılsamalar Kitabı"na gidiyor.

3 Şubat 2003

İyi ki yaşamışım o günü!

Paul Auster'ın vazgeçemediği dolma kalemi olmak istedim kitabı okurken. "Olmadı burası" deyip karaladığı paragraflar ya da buruşturup kağıt kovasına sallayıverdiği A4'dü de olabilirdim. Yakın olmak istedim. Ben ona öyle yakın hissettim ki kendimi o da bana böylesi yakın olsun istedim.

Öyle bir roman okudum ki gerçek sandım. Karakterleri "Google" amcama sordum, gerçekten yaşıyorlar mı diye...

Anlatmaya nerden başlayacağımı bile bilmiyorum. Öyle bir kitap... Bir sürü karakter var. Bir sürü olay var birbirinden bağımsız. Ama çok üzgünüm sevgili günümüz Türk yazarları, siz bu kitaptaki karakterlerden biri bile olamazsınız. Kafanız karışır, saçmalamaya başlarsınız.


Paul, öyle güzel bir düzende bizi David Zimmer'ın hayatından alıp Hector Mann'ınkine, oradan Alma Grund'un hayatına taşıyor ki; asla "Ne okuyorum lan?" demiyorsunuz. Tüm bu hayatların içinde gezinirken "Benim" diyecek senaristin bile yazamayacağı bir kaç tane de film giriyor araya. Kitap okurken onları da izliyorsunuz bir güzel. Ohhh değmeyin okurun keyfine...

Kesinlikle yorulmadan, sıkılmadan, bunalmadan, nerde kalındığı unutmadan okunabilen bir kitap.

"İnsanın bir tek ve hep aynı yaşamı yoktur. 
Peşpeşe eklenen birçok yaşamı vardır
ve çektiği acıların nedeni de budur"
Chateaubriand

Kitap, David Zimmer adında bir öğretim görevlisinin bir uçak kazasında iki küçük oğlu ve karısını kaybetmesiyle başlıyor. Kendisini eve hapsedip, alkole veren David bir gece tesadüfen televizyonda siyah beyaz filmlerin konu edildiği bir belgesele denk gelir ve içlerinden birine güler. Hem de kahkahalarla. Sonra da kendisini böylesi güldürebilen adamı daha yakından tanımak ister. Hector Mann. Tüm filmlerini seyreder, eline geçen tüm bilgileri değerlendirir ve bir kitap yayınlar.
Hector Mann üç film çektikten sonra aniden ortadan kayboluyor. Girdiği gibi hızlıca çıkıyor film sektöründen. Öldü mü kaldı mı bilinmiyor ve tabii bir süre sonra öldüğü düşünülüyor.
1981'den sonra gizemli bir kişi tarafından diğer filmlerin orijinal kopyaları farklı farklı yerlere postalanıyor...
Neyse,
Gerisini siz okuyun :D

Hoşuma giden bir kaç parça:
David Zimmer filmler hakkında diyor ki 21. sayfada;
"Resimler ne kadar güzel ya da çarpıcı olursa olsun, beni asla sözcüklerin tatmin ettiği kadar etmiyordu. Çok fazla şey sunulduğunu hissediyordum, seyircinin hayal gücüne fazla bir şey bırakılmıyordu; çelişkili olan şuydu ki, filmler gerçeğe öykünmeye ne kadar çok yakınlaşırlarsa, dünyayı temsil etmekte o derece başarısız oluyorlardı..."

Ailesini uçak kazasında kaybetmiş olan David uçağa binmeden almak üzere bir sakinleştirici istiyor doktorundan. Acısını öyle güzel anlatmış ki... Allah bizlere o acıyı yaşatmasın.

Doktor: "Sorunsuz, olaysız bir uçuş olmasını umuyorsunuz. Bunun sizi neden korkuttuğunu hala anlayabilmiş değilim."
David: "Çünkü her şey benim lehime. Havalanacak ve salimen ineceğim yere, gitmek istediğim yere varınca uçaktan canlı olarak inmiş olacağım. Benim için iyi diyorsunuz, ama bir kez bunu yapınca inandığım her şeye tükürmüş olurum. Ölülere hakaret etmiş olurum, doktor. Bir trajediyi basit bir talihsizlik olayına dönüştürmüş olurum. Beni anlıyor musunuz artık? Ölenlere, siz bir hiç uğruna öldünüz demiş olurum." (Sayfa 31)

Sözde kitabı buraya daha iyi aktarabilmek için bir kez daha okudum ama anlaşılan o ki, yine bir yerden sonra kendimi kaptırmışım ve sevdiğim yerleri not defterime aktarmamışım. Bakın 230. sayfada Hector Mann okumuş olduğu bir kitabın hangi satırını çizmiş:

İnsanlar köşeye kıstırılmadıkça tam olarak yaşamaya başlamazlar

4 yorum:

  1. Ya bir kitap böyle mi anlatılır. İnsan seni okurken kitaba balıklama dalar gibi oluyor. Ben okumadım ve çok merak ettim şimdi. Eh.. başlarım artık.. Bakalım aynı duyguları yaşayabilecek miyim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı duyguları yaşamaaaa!!! Paul beniiimmmm... Sevsen yeter kitabı :P
      Hohihohi çok komik oldum :S

      Sil
  2. Paul Aster'in bu eserindeki anlatım biçimini Ayfer Tunç'un "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" adlı eserindekine çok benzetirim, Tunç da karakterden karaktere, olaydan olaya geçişleri ve o bir yığın karakteri birbirine bağlamaktaki ustalığı ile hayranlığımı kazanmıştı..

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir kitap çook.....zaten kötü bir kitabı varmıdır ki bu adamın? Yükseklik korkusu, Brooklyn çılgınlıkları ve yanılsamalar kitabı şeklinde 3 kitabını arka arkaya okudum, (yanılsamalar kitabının ortasındayım şu an) ve hepsi beni benden aldı..

    YanıtlaSil

Teşekkür ederim.