Yaşam Döngüsü - Body Worlds

Uzunca bir süredir "Yaşam döngüsü" ile ilgili şeyler duyuyordum. Gözleri pörtlemiş bir adam, mavi bir fon falan falan. Bayramdan önce İstanbul'a gidişimizde ne yapsak neler etsek derken bir kere daha rastladım pörtlek gözlü şeye. Biraz araştırayım bakayım neymiş derken http://www.bodyworlds-istanbul.com/ adresinden bu sergimsi şeye gidilmesi gerektiğini anladım. Size burda Plastinasyon nedir, Dr. Gunther von Hagens kimdir gibi soruların cevaplarını verecek değilim. Zaten onlar web sayfasında mevcut.


İlk girişte bir heyecan dalgası yayılıyor bir kere insanın içine. Her sergide olduğu gibi...Hani halılar, güvenlik görevlileri, loş ve serin bi ortam... Girer girmez bağışçıların fotoğraflarını görüyorsunuz bi slaytta. Amcalar, teyzeler... İsimleri ve nasıl öldükleri gizli. Sonra başlıyor. Embriyolar, zigotlar, mercimek tanesi kadar küçük insan yavruları. "A a a elleri vaaar, aaay çok kiiiçiiikk" fısıltılı nidaları arasından salonun diğer tarafına geçiliyor. Karşınıza bir takım organlar ve “Vücut Atlası” ansiklopedisinden fırlamış bir şey(!) çıkıyor. Sonra o şeyin serginin başında gördüğünüz amcalardan biri olduğunu idrak ediyorsunuz (Cinsiyetler ayırt edilebiliyor :p ). Ve o dakikadan sonra sizin ve diğer tüm sergi gezentilerinin yüzü aynı hali alıyor. Düşünün, yanınızdaki size işaret parmağını uzatıyor, tutuyorsunuz ve o parmağını hızla geri çekip kütletiyor. Ha işte tam da o yüz ifadesi! Yüz ifadesini anladıysanız devam edeyim. Yoksa isterseniz burun estetiği ameliyatı izlediğinizi de farzedebilirsiniz. :P

Bu vücutlar gerçek! Dişleri, tırnakları, kasları, eklemleri, kemikleri gerçek. Kas sistemine alışılıyor bir süre sonra. Ayaktaki adam, basketbol oynayan adam, satranç tahtası başında beyni görünen adam. Derken ayakta bir adam daha. Diğerlerinden farkı elinde 40kg kadar bir deri taşıması. Derinin üzerindeki beyaz tüyleri görünüyor. O an anlıyorum zaten oradaki plastikleştirilmiş insanların bir deri tabakasına sahip olduğunu ama hepsinin yüzüldüğünü!

Bir şey dikkatimi çekti. Topuğun orada yarım bir kemik var. “Taşınırken kırılmış galiba” dedim bütün saflığımla. Baktım hepsi öyle! Meğer bir yerden sonra o kemik kıkırdaklaşıp kas sistemiyle birleşiyormuş. Ne bileyim ben Gıda Mühendisi halimle yau!

O kadar çok erkek bağışçı varmış ki, yaklaşık bi 45 dakika sergide sadece erkek bedeni seyrettik. Erkeklerin sırrı kalmadı benim gözümde. İlk defa bir kadın bedenini gördüğümde çok sevindim! Dans figürü yapan (yaptırılan) kadının poposu ve memeleri dikkatimi çekti ilk önce. “Taş gibiymiş” derken yakaladım beynimi ve ona kadıncağızın ölü olduğunu ve bu kilo problemini biraz daha abartırsa hiç durmadan “İzdivaç” programları seyredeceğimi hatırlattım. İçimdeki bu salakça tartışmaya kulak veren ağzım da ister istemez sırıttı. Sergi gezentisi teyzelerden birinin bana hayretle bakması, şuursuz sırıtışımı anında kesti. Doğru ya… Ölülerle çevrelenmiş bir yerde sırıtarak gezmek gerçekten hiç de normal değildi.

Derisi yüzülerek kas ve iskelet sistemi ortaya çıkarılmış insanlara alışmışken karşıma orasından burasından beyaz ipler sarkan bir amca (evet amca) çıktı. O beyaz iplerin sinirler olduğunu söylüyordu kulağımdaki telefon (ha girişte 5 TL’ye sesli rehber veriyolar). Dizlerimizin arkasında sallanan sinir uçları vaaaaarrrrr!!!!! Ben “Yok artık daha neler, bunu da ayırmamıştır herhalde, iptir onlar. İptir ip…” diye şaşkınlıklara gark olmuşken tatatataaaammm: dolaşım sistemi! Kırmızı, uzun ince yün ipleri. Atarı, topları, aortu, kılcalı…

Bu arada üniversite yıllarımda beni benden alan, dünyamı şaşırtan kulağımın içindeki denge taşlarıyla örs, üzengi ve çekici görmek bambaşka bir şeydi. Tırnağınızın ucu kadar küçük kemikler sizin başınızı sevgilinizden bile çok döndürebiliyormuş (bkz:Vertigo).

Tam “alıştım” derken hatta arada bir sırıtıyorken karşıma at çıktı. At ki ne at… Bizim karpuzcu atları gibi değil. Bildiğin arap atı (çok iyi bilirim hı hı evet). Kocaman bir şey. Kocamandan öte bir şey ama tabii ki korkmaya gerek yok çünkü o da ölü! Her bir kası meydanda. Üstünde de yine amcanın biri. Ölüler de kovboyculuk oynar!

Tüm bunları az çok sergiye gitmeden önce biliyordum ama bana kimse orada bi zürafa olacağını söylememişti. Çoğunun aksine atı da zürafayı da cam fanusa alamamışlardı. Elbette ellemek yasaktı ama burnum dokundu ve iğrenç koktukları sinyalini verdi. Uzaklaştım hemen. Zaten uzaktan o kadar da ürkütücü görünmüyorlardı(?).

Demem o ki; 17 Aralık’a kadar vaktiniz var. Mutlaka görün derim. Ne tür bir mayyak bedenini böyle bir şey için bağışlar, hangi deli onları bu hale getirir, nasıl tuhaf bir organizatördür bu sergi açar, ne tuhaf insanlar var ağızları bir karış açık, tiksinmiş bi ifadeyle bunları seyreder ve üstüne para verir. Gidin görün, pişman olmazsınız.

-- ZeyneP

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederim.